30 Nisan 2006

pazarsal günsel..

nasıl geçti habersiz.. ogüzelim yıllarım... bazen gözyaşı olduu.. bazen içli bir şarkıı... içli bir şarkı ve benim içim sıkılıyor. kendimden böyle nefret edesim var. vaktim boş geçtiği için. boş neden boş? doldurmak için birşey yapmıyor muyum? yapıyorum. ama haftaiçi yaptıklarımdan farklı birşey olsaydı dedim pazar günü. pazar gününü keşke tatil etmeselerdi. herkes çalışsın böylelikle illa farklı birşey yapalım diye biz de kasmayalım kendimizi. eğlenmek istiyorum ben. beni eğlendirecek birilerine ihtiyacım var. gerçi ben kendi kendime de fazla gülüyorum(evet deliyim) ama bence böylesi makbul. yoksa ben kendime güleyim ki başkalarına güleyim sonra hayatta karşıma çıkan abuk ve sabuk olaylara güleyim. güleyim ki yaşayabileyim. gülmeyen insan ölüdür bence. gülmek lazım evet. ama kız kısmı dışarlarda kıkırdamamalıdır bunu da hatırlatalım küçüklere kötü örnek olmayalım.
*
hava da duman... hayattan muaf... bu sene de böyle kalsam ne tuhaf... ne tuhaf...
*
birdost daha yeni anlamış ve şu cümleyi sarf etti ;
ya insanlar niye intihar ediyo çok iyi anlıyorum
birdost bak. insanların sorunları olması gerekmiyor intiharetmeleri için. mutlu edecek birşey bulamamaları ve hayatın monotonluğuna bir başkaldırış olarak intihar ediyorlar ve ya teşebbüste bulunuyorlar ve birden hayatlarına ekşın geliyor. işte bu senin istediğin şey :) ama demiyoruz ki ekşın için intihar edelim. (örnek olmayalım) ekşın için yapabileceğimiz şeylerin bir listesini çıkaralım istersen;
- ufak yeğenle çarpışan otomobillere binmek
- elimizde bir et parçasıyla koşmak arkamızda köpek olmalı
...
böle uzar gider. herkes kendi ekşınını kendi bulsun. ben çarpılmaya gidiyorum.

29 Nisan 2006

banner için hepatit ze arkadaşıma çok çok teşekkür ederken kıskananların çatlamasını öneririm.

26 Nisan 2006

etrafımızda milyonlarca simitçi açıldı. isimleri genelde şöyle değişmekte ; simit sarayı, simitçi, simitçiiii, simit durağı, simitza, simit dünyası, simitland... böle simitsel şeyler işte.. dün je ile gezerken en en orjinalini gördüm çok hoşuma gitti. Susam Sokağı.. bi simitçi için en güzel isimlerden. tebrik ettim. çocuğum olursa bu ismi koymam ama herhalde. :)
*
bir önceki postta ki yorum için ; bu kadar beni anlatan bir başka yazı olmazdı herhalde. çok teşekkür ediyorum faruk. herkes okusun ya, işte aynen bende böyle şeyler söylemek istiyorum sağolsun(n.bekiroğlu) hazırı varmış söylememe gerek kalmadı :) burdan buyrun...
*

insanın hayatında hep bi dönüm noktaları. hayatlarını tamamen değiştiren insanlar, olaylar, gelişmeler, herşey... bir anda tüm hayatın gidişatı değişir hani belki bu bir aşktır belki bir ölümdür.. ölüm de olsa ayrılık ta olsa hepsi bir yeni başlangıç işte. tabii ki hani Onu hiç tanımamış gibi devam edemiyor hayat. onunla ilgili birşey duysanız, görseniz içiniz cız ediyor. hani nerde sözleri diyorsunuz. ölümle ayrılmış olmak belki de en iyisi. onun sizin olduğu zamanlar sadece aklınızda kalır ve mutlu olunur. ya aslında hiç düşünmemek gerekiyor. ben düşünüyormuyum? belki arada bi... ama şu düşüncede içimi kemiriyor.. bre mer seni sevmeyeni ne sevicen ya... evet evet afferin mer.. süpersin...
aşk... sevgi... hepsi çok kolaymış... unutmak... daha da kolay... ama Rabbim biliyor hayırlısını. ve gün gelecek verecek... işte bu kadar...
*
birine birşey dersiniz... o dinler.. hak verir vermez falan... sonra sizi bu düşüncenizden vazgeçirmek için imalı yollara başvurur ya... aslında sorsanız bu düşüncem iyi mi hoş mu? evet der ama içten içe bazı söylemlerinde öyle şeyler der ki... e siz de aptal değilsinizdir ve anlarsınız imaları. neler denmek istendiğini... ah... böyle şeylere başvurulması beni deli ediyor. başvurmayalım vuranları uyaralım...
*
aşkı, suyun ve ateşin hoşça birlikteliği olarak yorumlayınca,
aracısız katıldım evrenin süre giden yaratılşına.
büyük ve güzel ne varsa hepsinde var oldum.
sabahın erkeninde gül dolu bahçe de kayboldu yolum...
n.bekiroğlu

25 Nisan 2006

jemer

küçük,miniminicik parmağım gerçekten çok acıyor. ama çok güzel birgün yaşattı je bana. :) çağırın size de yaşatsın :p
msnde hadi dedim buluşalım gezelim. yok dedi ödevim var. ama ben adım gibi biliyordum akşama kadar boş durup akşam ben çıkıyorum ödevim var diyecekti. ve bana hak verdi ve tamam dedi. cevahir alışveriş merkezinde buluşacaktık.20 dk beklettim :) daha 40 dk borcu var bana. neyse herzaman ki gibi je hanım ayakkabı alacaktı. gene alamadı :)
koca alışveriş merkezinde döndük dolandık( bu arada puma yok çok kınadık cevahiri) ve yemek seçmek ölümdü bizim için. kaç kere döndük ve yiye yiye (evde daha da güzelini yapardık) makarna yedik. ikimiz toplam bi paket makarna yememişizdir ama saydık paraları bi seferlik :) annelerimiz duymasın. hani değişiklik oldu işte :) neyse...
sonra napsak napsak gene kararsızdık. je gene ayakkabı alabilmk için profiloya gitmek istedi bi kaç kere tamam dedim ama vazgeçtim :) sonra önümüze eminönü otobüsü geldi bindik işte. je maşallah çok maceracı bi insan. eminönünde indiğimizde bilmediğimiz sokaklardan bilmediğimiz bi yere çıkmak istedi. ama kutluyorum burdan çıktığımız yer sultanahmetti. teşekkürler je...
orda bi özsüt falan sonrasında evimize doğru yol aldık...
bugün öğrendiğim en önemli şey ise ; bankamatikten para ödeyebilmek.. :) hemde şifre kart olmadan. ya ben hep bekleridim... je beni büyük bi dertten kurtardı. ah diyorum gene kredi kartı borcum gelse de gidip ödesem.. çok heveslendim yau.. :)
je hanım hakkında son not ; sesi çok güzel :)
son değilmiş notum. :) aklıma geldi :p
je hanım koca alışveriş merkezinin önünde sek sek oynadı. tutamadım kendisini. birdirbir oynamadığına şükür ediyorum.. :)
ve bir küpeler almışız.. süper.. en kısa zamanda resmini çekip koyarım. böle çok şeker mini mini birler gibi. ufak ufak kurbağalar. ıy görseniz yersiniz :p
*

24 Nisan 2006

ufff

ne gıcık bi dünya bu ya... ya da en gıcık benim galiba... çok fazla sıkıldım ve benim bir kedim bile yok anlıyor musun? he anlıyor musun dostum ha? senin işin ne biliyor musun? bazı şeyleri bahane edip bazı şeylerden kaçmak... uuu gelecek çok zooor.. ama gelecek birgün gelecek.. sen ne dersen de.. ve sen ne kadar sabırsız olursan ol... uf mer... gelsin diye bekleme öl gitsin...
hıdrellez akşamı tuz yiyip yatar ve gece rüyada birinden su aldığını görürsen, suyu veren kişinin ileride evleneceğin kişi olacağı rivayet edilir.

yapmazsam çatlarım...

(tarih : 5 mayıs'ı 6 mayıs'a bağlayan gece)

23 Nisan 2006

evet je. sayesinde bi anım aklım geldi. hemen yazayım dedim taze taze anı dinlemek isteyen ? :p
şimdi ben küçükkene çok da değildim gerçi böyle bana ablalarım ve annem birşey yapmamı söylerlerdi bende istemezdim mesela( genelde bişi yapmak istemem ben) işte böyle hep bir ağızdan tezahurat yaparlardı "aslan merve, aslan merve diye. hemde şöyle vurguyu da belirtiyim as-lan mer-ve böle bi heyecanla. tabi bende yapardım hemen. neden bilmiyorum 2likten midir nedir. neyse... şimdi bunu duyan je hanımın söylediklerine kulak verelim ;

mer: aslan merve aslan merve diye hepbirağızdan söylerdi böle
je.: ahahhahaha
je.:gerçekten mi süper ya
merve: he gerçekten
je.: aaaaaaaayh
merve: gülme be anım bu benim
je.: çözdüm seni be mer
nası anladım nasıl gaza geleceğini
ahahahhaha

ama lütfen geçmişte kaldı bu haller.. gelmeyin üstüme. kaplan deseniz istemeden birşey yaptıramazsınız bana.. :)
Dücane Cündioğlu - Hakikat ve Hurafe kitabından bir kaç altı çizilmiş, not alınmış cümle, paragraf.. vb..

huzurlu olmak, sakin olmak hali, ancak değişene iltifat etmeemekle,geçici olanı süpürüp atmakla,sabit ve muhkem izlemekle, özlemekle elde edilebilirdi.
*
adam yerine konulmak adına, adam olmayanları adam yerine koymak ne de acı.
*
sizlere susmanızı, ağzınızı kapamanızı, uslu uslu yerinizde oturup hiç birşeye karışmamanızı öğütleyenlere kulak asmayın,süpürün hepsini gitsin...
*
deli sevdaların delirmekten çekindiği bir esnada...
*
yürek ister kınanmayı göze almak ve dahi kınayanların kınamasına aldırmamak..
*
aklı elde edememiş, aklının sınırlarını teftişe çıkmamış, çıkamamış kimsenin aklı terkedip kalbin peşine düşmesi sanıldığı kadar kolay değildir...
*
günün anlam ve önemine binaen...
çocukluğumuzdan bahsedelim. hatta yıllar önce ki bugünlerden... mer sabah kalkar annesi ütülemiştir beyaz pileli eteğini ve kırmızı üniforma gibi ceketini. e tabi beyaz muz ( :p) çorap ve beyaz mini mini ayakabıları ve kep gibi bişi(baret demişlerdi zamanında) mer hazırdır. hop bi sn. trampetim nerde.. çubuklarım.. ım.. süperim der mer... ve ahmet rasim i.ö.okuluna doğru yol alır annesiyle tabii ki. sonracıma arkadaşları halkoyunları ve daha nice acayip danslarla sahnedeyken mer köşesinde trampet çalar. çaldığı parçalardan bi potpori yapalım hadi ;
_ beşparaver beşparaver beşpara yoksa onparaver
_ taze de pişmiş fasulye yeha yeha yeha... (ayh çok komik)
işte böyle süper şakılar eşliğinde ( tabi söylemiyoduk bunları. sadece ritim için) 23 nisanımız geçerdi. e sonra demin tv'de gördüm böle dans eden çocuklar yabancılar falan. çok güzel kıyafetleri vardı. işte burda bi itirafın tam zamanı. ufakken ama gerçekten ufaktım onları izlerdim aynı yaptıklarını yapmaya çalışırdım. şimdi ki danslarda ki tüm becerikliliğim(!) bundandır işte. :)
*
düşünüyorum da...
sevgi bu kadar kolaymıydı? (5harf) olmamalıydı belki ama kolaydı işte. sevmemek daha zordu belki de bazıları için. sevmek için bir nedene ihtiyaç yoktu, onun yaratılmış olması bile yeterliydi. ama boşuna nedensiz sevmemezlik yapılamazdı. yapılmamalıydı.
kimi sevmiyorum ya ben. birini de sevmiyim artık diyorum. bulamıyorum...
bi kere de de ki mer ;
_ şunu sevmem, bunu yapmam vb..
insanın bir takıntısı da olmaz mı ya? (çikolata dışında) bulsana bi tane mer. takıntılılar için ben takıntısız biri olarak takıntılı kelimesini kullanırım. ama belki de o takıntılılar eminim kendilerinden prensiplerinden ödün vermeyen insanlar toluluğu diyerek bahsediyorlardır.avutun canım kendinizi...
taktım ben bu takıntılara... :p

22 Nisan 2006

yoğun ısrarlar sonucu kendisi artık aramızda... biz burda olduğumuz sürece onun da burda olmasını istiyoruz. ben gidince farketmez o da gitsin. :)
sevmeye başlamak...

sevmediğini, sevmeyeceğini bile bile sevmeye başlamak... sevmiyorum ki dersiniz ama onunla konuşmaktan ona bakmaktan ince ince içten haz duyarsınız. sorsalar size yok öle bişi daha neler dersiniz ama o ince ince içinize işlemeye devam eder. ilk görüşte aşk değildir bu , zamanla içe yerleşen bir duygudur. tam bir sevgi midir?. sanrıım karşılıklı olursa değerlenir. ama yine de hiç sevilmemesi gereken birini sevmeye başlamak çok kötü... ne oluyo olm sana der insan kendine.. ve kendine gelmenin vaktidir o an.
sonra kendini izlemeye başlar insan. ona bakarken neler hissettiği düşünür. bakmanın derdi farklılaşır. bakış sevgi ile olunca yeni yeni sevilecek şeyler bulunur.
insan izler ya kendini. aslında kendini tanıyamaz fazla. hep bi gözlem içerisidedir. o artık kendinden geçmeye başlamıştır ki o hayattan geçmek ister sevdiğiyle...
ve o anda aşık olduğunuzun farkına varırsınız. aşık olmak isteme istemeye nasıl aşık olunur demeyin. olunur...

sevgi 5, aşk 3 harf hangisi daha kolay ?
biz zoru sevelim di mi?

21 Nisan 2006

20 Nisan 2006

hiç keyfim yok uzun zamandııır iyiyim dersem anla yalandır...
*
keyifli olmak, keyifsiz olmak... işte bütün mesele bu :p yok yok mesele nedir biliyomusunz bence. keyifli olmayı istemektir ya da istememektir. ben bir 2 olarak mı böyleyim bilgilendirin beni ama zannetmiyorum. çevredeki şu hallerinden yakınan insanlar şükür edip şöyle güzel güzel mutlu olmayı isteseler, yau keyifliyim herşeye rağmen deseler.. sanki herşey güzel olacak gibi geliyor bana. yok mu benden başka. var var görüyorum çevrem de böyle insanlarda. e işte. demek ki olabiliyor. bunu hasta olmakla veya olmamakla bile bağdaştırabiliyorum. ne biliym başım ağrıyo ağrıyo diye diye ben ağrıtırım başımı . :) ne var ki yani. ne demişler.. böle bi laf vardı. beynimiz o kadar aptal ki ne desek inanıyo.. :p işte aynen diyelim mutlusun beyinciğim çok tatlısın şekerci mi baban senin falan. hemen mutlu olur o. hele bi deneyelim dimi? :)
*
bu keyif meselesinden sonra canımı sıkan birşeyden bahsetmek de pek uygun olmayacak ama :) neyse... kalabalık cadde,sokak vb. ortamlarda sigara içenleri kınıyorum burdan. hep de böyle tiplerin arkasında kalıyorum. uf ondan daha zehirleniyorum. ve bu rahatsızlığımı belli etmeyi de unutmuyorum. bi sollama eller de havada püff diyerekten geçiyorum yanlarından. he evet evet bugün bunu yapan bendim. yoksa sen miydin o ayaklı baca.. :p
*
evet uzun zaman oldu Dublörün Dilemması biteli. yazmayı istemiştim birşeyler hakkında. yazalım :p evet ailecek gerçekten çok beğendik bir an önce bitsin de öğrenelim sonunu dedik ama biterse ne okuyacağız diye hayıflandık. pek çok güldük. kitabın çoğu yeri gülücük işaretleriyle doldu. ve bir çok yerinde aha nerden çıktı bu dedik. hele nuhtufan karakterinde gerçekten şaşkınlıklar birbirini kovaladı. bu nuh tufanı okurken yer yer... aa aynı suatbey demekten kendimizi alamadık. nuh tufan da mı .... numara acaba :p
hepatitze'den öğrendiğimize göre Murat menteş pek şaşırıyormuş bu kadar sevilmesine. sanırım saçma olduğunu biliyor. ama işte dediğimiz gibi güzel saçmalamış kendisi. tebrik ediyoruz. ve örnek almaya çalışıyoruz :)

19 Nisan 2006

eminönü halleri
_ abla gelinlik,nişanlık, abiye lazım mı ?
_ teyze pardesüler yukarda,seç,beğen,al...
eminönünde en çok duyulan laflar bunlar herhalde. hele şu pardesücüler kolundan tutup çekmek istiyorlar insan. deli oluyorum. biraz daha ilerliyorsunuz bi tane daha bi tane daha. bitmiyorlar da.
şu lazım mı abla bu lazım mı abla.. ben sana lazım olanları söylim sen bul buluştur madem. en kolayı bu. ne kadar karışık yerler ya Rabbim. şimdi gitsem gene kaybolabilirim. nerden nereye çıkılabiliyor aklım almıyor. benim en sevdiğim şeyler turistler oldu dün. ama utandım kendi makinamdan :) kocaman makinaları vardı. boynunda iki tane olan bile vardı. flickrdalar mıdır ki?bi ara kuşları ben çekerken şöyle sadece gözümü yana çevirdiğimde kocaman bir objektif gördüm. ama adamı göremedim baya uzundu sanırım. neyse işte böyle... bizimde olur elbet bir gün :p
*
ya bazı insanlar çok büyük paralar kazanıyorlar ama şöyle bir bakınca etrafta öyle de çok insan var ki ; 1 ytl için zangır zangır bağıran,tüm gün ayakta kalan,sesi kısılan.. tezatlıklar ülkesiyiz...
*

18 Nisan 2006

hoşgeldiniz sayın okuyucular.. bugün size tanıtacağım ürünü hepiniz çok sevecek ve bana da bana da diyeceksiniz...
hepimizn bildiği gibi su buhar olup uçar gider. ama şu zamanda hız çok önemli bir hale geldi hayatımızda. hani ıslanmış şeylerin hemen kurumasını istiyoruz bu yüzden. çamaşırlar yıkanıyor hemen balkona ya da en çabuk nerde kuruyorsa oraya asılıyor. ve bazılarımız çamaşır kurutma makinasına koyuyor ve anında kullanabiliyor. bulaşıkları makina kuruluyor bazen elde yıkandığında gene kurulama bezleri imdadımıza yetişiyor. işte şimdi size öyle bir ürün tanıtıcam ki hem zamanınız size kalacak hem de çok eğleneceksiniz.
işte karşınızda salata kurutucusu...
salata yaparken salatalarınızın kurumasını mı istiyorsunuz...
salatanızım tadını değiştirmek, lezzete lezzet mi katmak istiyorsunuz...
o zaman salata kurutucusu tam size göre.
salatalarınız artık sulu kalmıcak. içinde doldurduğunuz salataları şöylee bir çevireceksiniz ve gözlerinize inanamıcaksınız. evet salata kurutucusu işinize çok yarayacak. işte bazı kullanıcılardan nameler ;
_ evet salata kurutucusu kullanıyorum. salatalarımı artık herkes çok beğeniyor. tadları değişti
_ hayatıma yeni bir soluk kazandırdı. teşekkürler tupperware
_ ben diette olduğumdan hep ıslak salatalar yemek zorunda kalıyordum.ama artık kuru salatamla mutluyum
_ salata kurutcum.. başka birşeyle asla değiştirmem
_ tavsiye ediyorum. eşim bile rahatlıkla kullanabiliyor.
okudunuz görüşleri sayın okuyucular. en kısa zamanda sizde ediniz bir salata kurutucusu.
salata kurutucusu şimdilerde indirimde.
"salata bile bulamayan insanlarımız varken" siz buna sadece sadece 60 ytl vererek sahip olabilirsiniz.

yanında bıçak seti vermek isterdik ama bi bıçak 20ytl. veremiyoruz. onu da alın.. :)

(görüşlerin çoğu gerçektir. fiyatta öyle.. )

17 Nisan 2006

hacamat ; ki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından yahut vücudun herhangi bir yerinden tedavi maksadıyla bardak veya şişeyle kan aldırma. Peygamberimiz (s.a.s)'in sağlıkla ilgili tavsiyelerinden ve bizzat tatbik ettiği sünnetlerindendir.

hacamat olayları falan. babamla ilgilenen adam beni görür görmez bu kız da arıza var dedi. ahha sanki makina. töbe ya. sinirlerimde bişi varmış oyüzüme yansıyormuş leke varmış yüzümde ondan anlamış. hadi canım sende. hah. lütfen beni görenler açıklasın yüzümde ne var ki :( :p he bide kadın dedi ki sağ gözün ağrıyo mu yoo dedim bende. ozaman ağrıcak dedi işin içinden çıktı. :) ilginç insanlar...
*
İnternet kullanıcılarının yüzde 27'si hem blog okuru, hem de yazarı, yüzde 1'i sadece yazarı, geri kalan yüzde 62'si ise hala blogun ne demek olduğunu dahi bilmiyor.

bilmemek en iyisi.. hiç karışmamak lazım. zaten çok kalabalık oluyor artık. lütfen bilmeyiverin sizde yüzde 62'dekiler..
*

uzun zaman oldu yazamadım bi türlü. çünkü zaman pek boş geçiyor. hanideğişik birşey olssa yapıcam ama yok yok yok.. alisarı'nın dediği gibi birşeyler yapmalı ama ne olduğunu bilen yok galiba ?
*
ayıptır söylemesi istanbulda havalar harika. ama ben nerdeyim.. açık pencereli odamda :) neyse gün gelir devran döner biz de lale resimleri çekeriz falan.
*
rüyamda jonquille ile onun okulundaydık. kütüphanede. :) kitap falan aldık ben birilerine bişiler anlattım nedense. ilginçti. hayırlara çıksın inşlh..
*
ya dücane cündioğlu ondan ya da o dücane cündioğlundan etkilendi. yer yer aa sanki o dedim. mesela ;
bir varmış bir yokmuş,ne varmış ne yokmuş, var var iken,yok yok iken, develer tellal, pireler berber ikeni ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, sallanan sallantı da, sallayan sofada, sofa kocaman bir oda da, oda ise alemin ortasında iken, penceresi olmayan tencere, tenceresi olmayan pencereye,pencere de bir büyük oramana bakar iken, kardeşimin elinde kafes tir tir titrerken,kafesin içinde minik bir kuş inim inim inlerken, düşman elinde hayın bir taş dostların başını yarmayı beklerken,babaannemin gözlerinden yaşlar akarken,ne oldu ne olmadı, bir oldu pir oldu, iyi oldu kötü oldu aniden yer sallandı....
*
tezhip ödevimi yapmadım. yapanlardan satın alabilirm :p
*
hayırlı haberler duydum. çok sevindim. inşlh gerçekten hayırlısıyla devam eder... öpüyorum yanacıklarınızdan.. :p
*
oblomovu okurken oblomovluk hastalığına tutuldum: ayda bir sayfa okuyabildim... bi de çok uyudum!*
*ekşi

13 Nisan 2006

mercimek çorbası... sen nelere kaadirsin...
trt 4 de klasik türk sanat müziği programı vardı. p böyle aynıdır ya.kibar adamlar kibar kadınlar. gene kibar bir hanımefendi vardı. böyle pembe elbiseli. çıtı pıtı... ama kolunda kuru kafa ya da örümcek gibi bir dövme vardı. çok büyük bi tezatlık değil mi? çok gıcık duyurodu. gitsin rock falan söylesin.. hoşlaşmadım..
*
ibrahim tatlıses mavi mavi masmavi gözleri boncuk mavi diye esas kızımız hülya avşarın peşindedir. hülya avşar nerde olursa oraya gitmektedir. mesela ilk durak tenis kortudur. hülya tenis oynar ibrahım tellerin arkasından onu izler... hülya onu gördüğünde oyundan kopar. ilerleyen günlerde arkdaşlarıyla hülya bir cafede oturmaktadır. kıkır kikir... ve arkdaşlarından şöyle bi uyarı gelir _ kız senin ki burda hülya ise ; _ nerden benimki oluyor canım hıh arkdaş _ aa olur mu heryerde peşinde. ah ne yakışıklı der. bu arada tüm kızların kafalarında ne olduğu belli olmayan amaçsız takılmış (böyle fular rulo yapılmış) alına monte edilmiş ıı süsler :) vardır. 3. durakları havuz başıdır. kızlar şen şakrak atlarlar suya. ve hülya balıklama atlarr.. bir balık edasıyla dipten gider gideeer.. en son çıktığında ve gözlerini açtığında ibrahim karşısındadır. ibrahim bir köşeye oturur ve hülya tokat atmaya gider. ama atamaz (bence çok uzaktadır biraz yaklaşsa halbuki. tecrübem var boşa konuşmuyorum) zaman gçer ibrahim hülyanın evini arar ve mavi mavi masmavi gözleri boncuk mavi adlı şarkısı dinletir hülya tabikide yüzüne kapatır. birgün hülya boş kalmıştır evdedir(hayret) dolaşrı evde. sonra odasına geçer. bi kitap alır eline. alır ve şöyle bi içine baktıktan sonra atıverir köşeye. (işte hiç iyi örnek olmuyor) tvyi açar ve karşısında ibrahim.. ve sinirle kapatır... devamını izlemedim :) ama uydurabilirm :p
*
neşelenmeye çok ihtiyacım var. hem sıkılmış durumdayım hemde sıkıntı yaşatmış durumdayım. halbuki herşey iyi gidiyordu. neden böyle ufacık bir şeyden küsmeler yaşıyoruz ve ben bu kadarcık şeylerden ağlıyorum. gözlerim şişiyor yahu aa...
*
beni yalnız bırakmayan arkdaşlarıma teşekkür ediyorum :p

10 Nisan 2006

flickr ve blog kardeşim mer hanım'a :)

ilk defa şehir dışından biri bana hediye gönderdi. ya aslında şehir içinden de gönderilmedi daha önce. bizzat verildi :) bu hem şehir dışından, hem bir ödül gibi hem de hatıra. ben daha çok hatıra kısmı ile ilgileniyorum. hediye vermeyi de almayı da severim ne yalan söyliyim :) tabii ödül niyetiyle gönderilen bu hediyeleri kazanmak için birşey yapmadım. ki zaten jonquille hep benden doğru giriyormuş ve böylelikle ben 2. olmuşum ama.. neyse.. :)
ali bey gönderdim birşey deyince e yok mailimde birşey demiştim. meğer kargoya vermiş. hep bu mandalin yüzünden. göndermeye ne gerek vardı(ben gidip alırdım:p)
nazan bekiroğlu - cümle kapısı ( ben oynattım siz de oynatın aklınızı notuyla)
nazan bekiroğlu - isimle atşe arasında (alibey için farklı bir anlamı varmış. okuyup öğrenmeyi umuyorum :))
şuan elimde olan bu kitaplar için çok teşekkür ediyorum. gerek yoktu ama çok sevdindiğimi de belli etmeden bu postu sonlandırmamak gerekir :)
*
blog yazmak ve okumak güzel şeyler. ama bugün şükür ettim. iyi ki klavye var. olmasaydı alibey'i gerçekten çok zor okuyacaktık el yazısından dolayı:p
*
bi doğum günü hediyesi aldım bugün. hepatitze bi ara sen doğmuştun hatırlarsın. bu onun hediyesi dedi. a dedim. canım dedim (içimden) evde açtığımda paketi pek sevindirik oldum. ufaklık halimi koydum içine. kelebek bide çiçek var üzerinde, çok teşekkür ederim hepatitze.
*
ya bi hediye daha aldım bugün :) eslem bana broş yapmış. renkleri mor ve turuncu. hepatitze dedi ki bunalım tiplerin rengidir bu. evet dedim ben öleyim. :p teşekkürler eslem...
*
çok güzel bir gündü. görüştüklerime selam, bloga devam :p
*
bir arabam olsun istiyorum son günlerde. ama sırf sırf böyle açayım en damardan etkileyen şarkılardan bir kaçını. çalsın çalsın ben gideyim yollar bitmesin...
burdan anlaşılan benim düşünmeye ihtiyacım var. aslında düşünecek de hani öyle birşey yok. yani hep genel şeyler yaşıyorum son zamanlarda. O yok ya ondan böyle oluyor galiba. alışıyo insan 1 sene boyunca tabi. her an aranmaya,sorulmaya,dışarı çıkmak için bahaneler bulmaya. sonra birden kesilince.. aa.. şaşırıyor insan işte. e ama nasıl Ona alıştıysam şimdi yalnızlığa da alışmak zorundayım. amaa sezen ablan ne demiş; yalnızlık Allah'a mahsus... falan filan :p demek ki herşey bizim için. bazen yalnızlık çekicez bazen kalabalık. bazen mutlu olacağız bazen huzursuz. bu dünya böyle. imtihan dünyası. yakınmamak lazım. dün bi akrabam bizdeydi. kadın bitirdi beni. fix bir kaç cümlesi var onları tekrar edip durdu. şunlar ki ; herkesin bir derdi var. , derdi olmayan yok, aman heryerde sıkıntı, aman insana bi rahat yok. aaaa deli oldum ya. bi kere de güzel bir şey çıksın ağzından. ben de hep bunlara karışılık e tabi insan bu olur falan diyodum. e ama haklı değil miyim? şükür etsen bir kere de. neler neler çeken insanlar var. bi dön de bak aynaya. şükür et otur yerine ya.. olumsuz,karamsar böyle insanları çevremde istemiyorum ben. (ben de mi öyleyim yoksam)
*
sabahın 9 unda tlfnum çaldı. annem arıyor :) aa dedim herhalde beni uyandırıyor içerki odadan. meşgule verdim. bi kalktım meğer annem yokmuş :) aradım falan neyse... bu kadar :)
*
bugün mandalinalara gidicez. baya kalabalık olacak. inşlh güzel bir gün geçiririz. ne yemek yaptınız diye sordum ısrarla söylemiyor. ona göre gidicektim halbuki :p

08 Nisan 2006

Kimsin SEN!

"biri" olmanın şartları vardır
- bir bedene sahip olmak
- kendi duygularını yaşamak
- kendi düşüncelerini ortaya koymak

bedenin olup altında başkalarının duygu ve düşüncelerini yaşamak nasıl bir duygudur ? ben bunu da anlayamayacak kadar başkaları gibi yaşıyorum hayatımı.
duygularım ve düşüncelerim beynimin bir ufak odasına sıkışmış, kapatılmış duruyorlar. yürürlükte olan sadecce başkalarının düşündükleri ve düşünememi istedikleri şeyler. yoğun sevgi, nefret vb. duygularımı bile yaşayamıyorum layıkıyla. evet buna çok üzülüyorum

a evet şükür üzüntümü güzel yaşıyorum. geceleri kimse karışmıyor beynime. kalabalıklar yok geceleyin. tek başımayım kah mutluyum kah üzüntülüyüm. ama hepsi benden bir parça. evet geceleri uyuyan dev yani ben çıkıyorum ortaya. gündüzeleri ise kimim bilmiyorum.

kimse farkında değil ama ben bunalımdayım. bunu anlayabiliyorum. hep sahte gülüşler dağıtıyorum etrafa. kimse bilmiyor yaşadıklarımı bense yalnızım işte. mutlu gözüken ama tek başına biriyim ben...
*

plan yapmamak lazım. dün gece 12'den sonra sabah publishlemek üzere yazdığım yazı tamamen yalan oldu :) yazı şöyle ki ;

haftasonu tatiline çıkıyorum :p ahah... yazlık kültürü bol olan bi insanım maalesef. bu yüzden hiç pikniğe çıkmadım. ve böyle daha yaz gelmeden gitmek mecburiyetinde kalıyoruz. neden?? çünkü bahçemizin bellenmesi, ekilmesi vb. faaliyetlerde bulunmamız gerekiyor. bakarsan bağ bakmazsan dağ olur atasözüne binaen bizde gidiyoruz. böyle geçmiş senelerde bellediğim yere para alırdım. ama bu sene pek bu faaliyetlere katılmayı düşünmüyorum. kitaplarım ve ben umarım büyümüş yeşermiş güzelim çimlerde uzanıcaz. yanımızda laptopumuz pinhani eşliğinde sürükleneceğiz dublörün dilemmasında ondan sonra da ki az kaldı bitmesine dücane cündioğlu ile değişik yerlere gideceğiz. bakalım kısmet... belki de bunların hiçbirini yapamam ve bahçeyi bellerim :) bahçe mi bellemeliyim yoksa kitaplarımı iyi ? aman neyse :) sağlıcakla kalınız :) blogum Allah emanet.. :)

işte... hiçbir yazdığım gerçekleşemedi. yazlığa gidemedik. babam bi cenazeye gitti. onu da geçtim şakırşakır yağmur yağmakta. hani gitsek bile bi çimenlere uzanma olayı bile olmayacaktı. neyse... kısmet :)
*
(bazı çevrelerde mer ne yazmış öyle diye laflar dolanmakta. şu alttaki yazıyı ben yazmadım :) alisarı bey yazdı :) tekrar teşekkür ediyor ve üzerine yazı yazdığımız için özür diliyoruz :))

07 Nisan 2006

İade-i ziyaret, iade-i yazı

Ne zamandır (bir soru cümlesiyse de ve buradaki kullanımı bir soru
cümlesi değilse de soru cümlesiymiş gibi kabul edip cevaplamakta fayda var : Hayli zamandır!) , düşünerek, tartarak, hesap ederek yazmamıştım, daha doğru ifade ile yazmak zorunda kalmamıştım. Ta ki, iade-i ziyaret vaktimiz gelene kadar. (Bakınız, bu vesileyle bu güne kadar kendi blogumuzda yazdığımız yazıların neredeyse tamamının düşünülmeden, tartılmadan, hesaba kitaba tabi tutulmadan yazıldığını itiraf etmiş bulunuyoruz. Gerçi ben, en başından beri onların her biri için "kişisel ifrazatlarımdır" demiştim ama böyle bir itiraf, en azından benim için şimdi ve burada bir garip oldu: p )

Ben yazmaya… diye başlayan bir cümleye çok benzeyen daha başka bir cümle bilsem de o cümlenin de yeri ve zamanı şimdi ve burası olmadığından, "ben yazmaya ne zaman başladım" diye yine kendime sorup, kendime cevap vermek niyetindeyim. (Tevazua bakar mısınız, beyimiz lütuf buyurmuşçasına, misafir olduğu yerde, sanki bu güne kadar dişe dokunur şeyler yazmış da, onun hikâyesini anlatma gayreti içerisinde!)

Efendim ben yazmaya, tam olarak hatırlamasam da Haziran 2003'te, bildiğimiz kalem ve kâğıt kullanılmak suretiyle icra edilen eylemim olan günlük tutmak suretiyle başladım. Ve ilk sayfasına yazdığım şey, ne olursa olsun günlüğü ortadan kaldırmayacağım, yok etmeyeceğimdi.

Daha önceden de ufak tefek günlük tutma gayretlerim olmuş, ancak her biri çok kısa zaman sonra tarihe karışmıştı ve bu sefer öyle olsun istemiyordum. Günlüklerin tarihe karışmalarının çok de ciddiye alınır sebepleri yoktu. Ama yazmanın getirdiği bir sorumluluk vardır ve insanın yaşadıklarını, anladıklarını, gördüklerini, duyduklarını (bu liste uzar gider) unutmamasına yardımcı olan (belki de neden olan) etkendir yazmak ve günlüğün devam edip etmeyeceği sorusuna verilecek cevap (ki varsa böyle bir soru!), günlüğün üzerinizde "unutmama" kavramına, günlüğün nasıl bir etki edeceğine olan inancınız belirleyecektir.

Ben, hemen günlük maceralarımda günlüğün hep bir şeyleri hatırlatmaya neden olduğuna inandım ve bugün o yüzden bir günlüğüm yok.

Hatırladığım son günlüğümün başlangıcını İstanbul'da yazmıştım ve iki gün sonrasını memlekette devam ettirmiştim. Daha sonrasında ise memleketim, Ankara ve İstanbul'dan "gün"ler yer aldı. Bendeki günlük tutma azmi o dönemlerde öyle bir hâl almıştı ki, günlüğüm yanımda yoksa bile bir kâğıt parçasına (Ankara günleri özellikle), vapurda, otobüste, sınıfta defterin arkasına, kitapların kenarına ve bazen hafızanın bir köşesine not alıyordum. Sonra müsait bir anda günlüğe aktarıyor; yaşandığı anda zihinde zaten yeteri kadar yer eden anlar, bu vesilelerle iki defa, üç defa daha zihinde yer tutuyor, günlüğün ortadan kaldırılmasıyla da unutulmuyor…

"Yazmak sorumluluk ister" cümlesini, Taha Kıvanç'ın bir yazısında görmüştüm ve beni çok etkilemişti. O zamanlar tam anlamamıştım (ki yazmaya devam etmişim) ama sanırım şimdi şimdi kavramaya başladım. Yazmanın, unutmamaya karşı bir neden olduğunu yukarıda da belirtmiştik. Bir "neden" olan yazma, insana hatırlatıyor ve hatırlamak her zaman güzel olmayabiliyor. Bir defa, hatırladıkça, hak sınırlarını çiğniyoruz (bunda samimi olup olmadığım konusunda benim bile şüphelerim varken, sizin içinizden "hadi be" diyor oluşunuzu saygıyla karşılıyorum: p) Sonra hatırlamak, yeni bir şeylere karşı bir engel olarak önünüze çıkıyor; belki daha fazla düşünüp tartmanızı sağlıyor ama kaş yapayım derken göz çıkarmak, her defasında olduğu gibi burada da "farkında olmadan" gerçekleştirdiğimiz bir eylem olarak, hem de teşebbüs ya da niyet aşamasında değil, neticelenmiş bir halde karşımıza çıkıyor.

Artık yazmayı bırakmış, hatırlanmaya değmeyen şeyleri "unuttuğu" için mutlu olan, bunun yanında "unutulmaması gereken şeyler"i unutmaya da rıza göstermiş ve hepsinin yanında (sanki bedel ödüyormuşçasına) hayatını başkalarının günahlarını, yalanlarını, itiraflarını ve acılarını, bizzat kendi ağızlarından "yazmak"la kazanan biri olarak, lütfen yazın! Kaleminiz kuvvetli, yazdıklarınız unutulmaz, günlükleriniz neden değil vesile olsun.

(la mer'in notu : teşekkür eder bir gün çaya da bekleriz efenim.)
bu bağırışları duymaktan kafam zonk zonk atmakta. kafamın içinde böyle tam alnımın hizasında (alnım geniştir) kalabalıklar var. herkes bir ağızdan bağırarak konuşuyorlar. beynimin sol sağ bilmem neleri canla başla alt etmeye çalışıyor bu kalabalıkları. uzak tutmaya çalışıyorlar kendilerinden. ki çünkü biliyorlar ki çok fena etkilenecekler. ki etkileşimler başladı sayılır. kalabalıktan biri sağ tarafa çok yükleniyor.
duygu yüklenmesi var üzerimde. sevgi,nefret,saygı,dürüstlük, yalandolan, saçmalıklar, kin, çığlıklar... beynim ağrıyor gerçekten. acı değil ağrı. başım da değil ama beynimde. insanlara cevap vermek,herkesi hoş tutmaya çalışmak,kırmıyım diye uğraşmak,kırılmak belli etmemek.. öyle yorucu ki bu 2'lik. istifa edicem bu halden.
başka başka numerolar olmak lazım bazen. 9 numeroyuda birden yaşamak...

Ebbe

1- Tüm bilim adamları(Galileo, Einstein, Newton, Maxwell, Rudherford, Pascal, Buhr ) saklambaç oynuyorlar? Einstein sayıyor diğerleri saklanıyor.Einstein kimi sobelemiştir?

Prometheus beni sobeledi. Ben başka adam tanımam...

2- Okuduğunda seni en çok etkileyen kitap?

Zamanında lisedeykene Yusuf ile Züleyha'ya bayılmıştım. Şimdilerde sürüklesin de beni başka birşey istemem diye okuyorum kitapları. Dublörün Dilemmasını pek fazla sevdim. Bunun dışında hep okuyabileceğim kitap herhalde Mevlana Mesnevisidir.

3- Takip ettiğin dergi?

Derkenar aldım geçen. sevdim. Zafer dergisini pek fazla severim ama çok fazla takip etmem. alanların evine gidince okurum. Karakalem de aynı zafer gibi takipettiklerimdendir.

4-Günlük gazete?

Netten takip ediyorum. Zaman,Yeni şafak... birde vakitte Engin Noyan yazılarına bakarım arada.

5- En yaramaz çocukluk anım?

yaramaz değildim. ama bazı olaylar yaşadık tabi. mesela annem bakkala inmiş nedense anahtar almayıp kapıyı açık bırakmıştı bende kapıyı kapatmıştım. sonrada açmadım tabii ki de. balkondan doğru eve girmişlerdi.
birde çok fazla bisiklet kazam oldu. mim'i ezdim falan. o bi yana ben bi yana uçtum. her pantolonun dizi yırtılırdı düşmekten. tabii dizimdeki izlerden hiç bahsetmicim.. uf aklıma geldi bir de düşmüştüm zamanında dikenlerin içine. annem saçlarımdan teek teeek çıkartmıştı dikenleri. hala elimde bir diken izi durur. ne kadar izli bir kız olduğumda ortaya çıktı :p

6-Tv yapımcısı olsam yapmak istediğim program?

Stv'de bi çocuk türkiyeyi dolaşıyor habire yiyor ya :) çok güzel ya. ben onun yanına gidip stajyerlik yapmak istiyorum. ne zevklidir. geçen uzun zaman sonra gene gördüm kendisini. aman bi şişmanlamış. eheh.. :) (cvmi hazırlıyım. 22 yıldır süper yemek yerim)

sobelenenler ;
Hepatitze , Jonquille , Erol ve Nikita olsun. isteyen yazsın...

05 Nisan 2006

Denedim... eh işte... Çok iyi değil ama tadılası bir lezzet. Kahve aroması falan güzel.. Bu kadar :)
*
Sinir oluyorum şu kosla reklamına. Hani pembe giyinmişler falan. bi döküyo mürekkebi gömleğin üstüne arkdan bi koro halinde ses ; oooooooooooo. sanki çok büyük bişi. ne yani ne? bende dökerim aynı şekilde. ve çıkartırım da o lekeyi. nedir bu heyecan nedir bu telaş. ıy. kız zaten hangi eve gelse koşar gibi yürüyo ve konuşuyor. ay çok sinir ya. sevmiyorum..
*
Eslem ile msn konserlerine başladık. biletleri biletixten temin edebilrsiniz. :p
*
Dil çıkarınca aklıma geldi :) Bi arkdaşda gördüm kendime de istedim. işte yeni logom ;

Geçmiş zaman olur ki...
Orta okul ya da lisedeydim. Ailemle beraber bir kermese gitmiştik. Hani kermes diye birşeyler alınır falan. Çok güzel şeyler yoktu. Kitap reyonundaydım ben. Babamda adı kermes ya "al kızım" diyordu :) Neyse ben gözüme ilişen ne varsa öyle koydum torbaya. Eve geldiğimde bi şiir kitabı ilgilimi çekmişti. Okudum okudum... Defalarca okudum o dönem. Ve yaşı benimle aynıydı yazan adamın yani çocuğun :) Bu yüzden daha bi şaşırdım. Vay be nasıl da yazmış falan. Çok beğenmiştim. Ve mail adresi vardı. Dayanamadım tebrik edicem dedim. Vee ettim. O da sağolsun cevap yollamıştı. İşte üzerinden yılllar geçti. Dedim ki noldu bu çocuk bi bakalım hele google'dan. Bi baktım ki... Derkenar dergisinin genel yayın yönetmeni olmuş. Ay bi sevindim bi sevindim anlatamam. Hani iyi yerlere gelmiş diyerekten. Burdan başarılarının devamını diliyoruz. :)

02 Nisan 2006

hof... diyorum... başka da bir şey demiyorum...
tamam büyüğümüzsün ama bu kadar da anlayışsızlık olmaz ki. senin yaşın kaç benim kaç. beni kendinle bir tutup evde otur nasıl dersin ya da bunu nasıl için el vererek söylersin...
cıks diyorum sana.. ne senin hayatın ne benim hayatım ne de beraber geçirdiğimiz hayat böyle geçmemeli. güzel günler beklemeli bizi. güzelleştirmeye falan çalışmalı şu fani ömrü. birbirimizi üzerek neden zehir oluyor her konuşmamız ya.. ya Allahım... sabır ver.. ya da evden kaçmak için cesaret.. .


gene yürüsek seninle İstanbul'da. olmadı binsek bi motora karşıya geçsek...
olmadı... baksak gene maviye,yeşile...

Reklamda kadın bulaşıkları yıkadı diye kocası "harikasın canım" dedi. :) Nerde görülmüş ki...
Nilüfer' in bir klibi çıkmış. Kıyafetlerine bayıldım. Yeşil olan hele, beyaz olan hele... Öyle bi gelinlik olsa diyorum. Yok geri alıyorum lafımı... Aldım.
*
Ah mer 12'den sonra durmak çok da güzel birşey değilmiş. İyi ki çıkıyorsun netten...
*
Evde tek durmak iyi hoş da.. Yiyecek birşey bulamıyorum :)
*
Ay inanmıyorum ya. Bi yarışma mı ne başlayacakmış. Mankenler dövüşeceklermiş.. Hangi akıllı insan bu mu düşündü de tv'ye çıkardı ya. uf.. çok sinir oldum..
*
Gerçek hayat dergisinde yayınlanmış ama ben Derkenar'da okudum. Gökhan Özcan'ın yazısı. Biraz alıntı yapıcam dayanamıyorum çok beğendim :)

" Dostayevski'nin Suç ve Ceza'sını neden çok seviyorum biliyor musunuz? Çünkü içinde Tuna Kiremitçi'den hiç bahsedilmiyor.
.....
Yine söylenenlerin yalancısıyım, son günlerde market çıkışlarında her on poşetin en az beşinden şu iki şey çıkıyormuş ; bir adet hassas yüzeyli bulaşık süngeri ve bir adet a.ş.k. neyin kısaltılması.
.....
Kitap ; genç kız devşirici o meşhur gamzeli gülücük için alınmış bir bilet yalnızca. Esas mevzu yazar, yazarın boyu posu, yazarın aşkı ve arada ki reality durumlar"

Tebrik ediyoruz...
*


01 Nisan 2006

Eşyanın hakikati ;
Obje-suje... falan filan... Seminerde çocuğun teki benim yıllardır düşündüğüm birşeyi sordu. Halbuki İbrahim Kalın'ın anlattığı şey ile ilgisi yoktu. Nerden aklına geldiyse... Şunu sordu;
_ Şu perdeye ben beyaz diyorum. Acaba sizde bu doğru bir gerçek mi? Hani belki de siz benim siyahıma beyaz diyorsunuz.
Bende hep bnu düşünürüm. Aynı mı görüyoruz diye. Zamanında birine söylemiştik de aman Allahım siz manyak mısınız demişti bize :) Neyse İbrahim bey bi cevap verdi ama ben dalmışım, duyamadım. :)
*
mandalina ve hulofer ile seminerdeydik. Hoş anlattı İbrahim bey. "Ben bile" anladım :) Bu arada kızlar anlattıklarını yazdılar bende blog :) Bide zencerek çizdim :) Uf ders aşkıyla yanıyorum harikayım.
*
Ya eslem benim broşumdan yapmış mandalinaya da. :) Çok şeker olmuş. Ben de o kadar para vermiştim. Meğer ne kolaymış..
*
Çıktıktan sonra kitapçıya gittim. Hakikat Ve Hurafe (Dücane Cündioğlu) bide Dublörün Dilemmasını aldım sonunda. Pek merak etmiştim bakalım nasılmış. Oooo bide Aşk şiirleri antolojim oldu :) Tam benlik. Okuyup yalanlığını anlamaya devam edeceğim.
*
Evden çıkmadan nette son bakışlarımı fırlatıyordum ki... Nasıl sinirlendim.. Dişe diş mi yapmam lazım yoksa göze göz mü bilemedim. Sukût herzaman altındır diyerek geri çekilmeyi tercih ettim. Ama bi insanın üzerine bu kadar da gelinmez ki canım aaa...
*