31 Mayıs 2006

mutlu bir şekilde arabaya binilmiştir. dımtıs dımtıs haber dinlemek yerine pinhani cdsi koltuğumuzun altındadır. ve amacımız anne ve baba ikilisini de pinhanici yapmaktır. ve cd yerleştirilir bi güzel. şimdi hangi yol sıkıntılı gelir ki insana denir içten. mutludur mer...
ve birden baba şöyle der ;
_ nasıl müzik bu böyle uykum geldi.
_ ya tamam baba hızlısına geçelim denir. ama en hızlı hele bi gel parçası bulunur.
ve hele bi gel hele bi gel deyip mer kendinden geçerken anne arkadan ne bu hele bi gel hele bi gel der. kapatın der. ve mer bir daha ki araba gezintisinde daha sert bir müzik bulmak için düşünmeye başlar. babama sert bir albüm önerecek var mı aranıza ? :)

( ah kaç kere söyledim gel sac bi röportaj yapak diye. kimse beni ciddiye almamıştı. neyse hazıra konduk deyip kendimizi avutalım bari :))

30 Mayıs 2006

etraf karardı. gün bitmiş gözüküyor.
gün neydi?
güneşin olması mıydı?
yoksa biz sadece hayatımızdaki aydınlıkları mı farkediyoduk?
mevlana ta o zaman dan dememiş miydi?
karanlık aydınlığın yokluğudur.
ama aynı şekilde değil mi ki aydınlıkta karanlık olmadan hiçbir şeydir.
demek ki diyorum içime
sen gerçek mutluluklara (aydınlığa) ermek için
muhakkak bi üzüntüden (sıkıntıdan, karanlıktan) geçmelisin...
belki böylelikle gelen mutluluk senin içinde daha iyi yer edecektir.
sanırım aydınlığa ermek için karanlığı çekmek bile iyi gelir insana.
ve aydınlık karanlıkla daha da değerlenmez mi?
bir yol var önümde. buna siz ya hayat diyin ya da alelade bir sokak.
karanlık olsa da o yolun sonunda bir ışık görebilmek bile bir marifettir.
ışığı görmeli ve yola devam edebilmeli.
bu karanlıkta az biraz düşüşler yoldan çıkarmamalı bizi.
ne derler hep.. bi hedefi olmalı insanın.
o aydınlığa ulaşmaktan daha öte bir hedef bulamayız herhalde.
bu yolun sonundaki ışık belki algılayışıa bağlı sizin için öteki alemdir.
o alemdeki ışığa kavuşabilmek içindir yolumuzdaki zorluklar.
ve belki de fazla zorlanıyoruzdur
ve bir başka yolda yanımıza bir yoldaş daha arıyoruzdur.
herneolursa olsun herkes hayat ışığını arıyor. marifet ışığı görebilmekte. ve zorluklara katlanabilmekte...
hayatın ışığını bulma yollarında başarılar dilerim...

25 Mayıs 2006

bazen ben kötü bi insanım derken bazen Allah seni inandırsın çok iyi bir insanım diyorum.
çok kendiyle çelişen biriyim aslında. herbirimiz öyleyiz ama ne bilyim.
iyilik kötülük.. neye göre kime göre...
en yakın arkdaşlarımdan em. çok iyi anlaşırız ve onunla hiç kavga etmedik. onun hiç sinirli halini bile görmedim. hep mutluydu,hep neşeliydi. çünkü beraberdik. günlerden birgün kardeşi onu telefonda rahatsız ederken "ya git başımdan" dedi. olamaz dedim. sen böyle konuşuyormusun.. :) tamam ben de konuşuyorum ama öyle farklı gelmişti ki. bana daha önce hiç öyle birşey dememişti. demek ki tanıdığımız dediğimiz insanın bile o kadar çok farklı yönü var ki. yoksa bizler iki yüzlü müyüz diyorum bazen. ki çünkü ailemin tanıdığı mer ile arkadaşlarımın tanıdığı mer büyük farklılıklar oluşturuyor. buna iki yüzlülük mü denir şimdi yoksa ortama ayak uydurmak falan deyip sıyrılabilir miyiz işin içinden. yok yok harbiden çıkarız işin içinden. çünkü insan olmuyor ki ailesiyle olduğu gibi arkadaşlarıyla. sanırsam en çok kendi olduğu zamanlar arkadaşlar dostlar arasında. çünkü aile içinde hareketlerin sınırlanabiliyor. ama arkadaş işte ya. hep arkadadır,arkamızdadır. ne yapsak hoş görür. bağıra bağıra şarkı söylesek eşlik eder. ağlasak omuz olur. herşeydir arkadaş işte. evet seviyorum ya.. :)
peki denemeli miyiz acaba ailemizle de arkadaş olmayı? benim için çok çok geç bir soru bu. ta ta ilk baştan olmalı ki bu ilk baş dediği ortaokul yıllarına falan gelmeli. öncesi zaten çocuksun ve öyle böyle yaşayıp gidiyorsun. kişisel sorunların olmuyor. olsa da ödev mödev işte :) herneyse işte geç baya ve gerçekten çok zor ki babamla aramda 45 yaş var. :)
ama yanlış anlaşılmasın ailemi de çok seviyorum. sadece nedden aynı olmadığımı dşündüm öle düşündüm yazdım işte..
bide farklı boyut var insan ilişkilerinde ki orda pek pek daha farklı oluyorum sanırım. :) ki öncesinde gene yakın arkdaşlarım "mer ne oldun sen ya" demişlerdi. aman o da uçuran birşey olduğundan olsa gerek... bunu da bi ara konuşuruz.. hadi kalınız sağlıcakla... saygıyla eğiliyorum huzurlarınızda... ve çekiliyorum...
ne derler... beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır. kim dedi ki bunu bilmiyorum. ama beklenen günün geleceğini bilmek insana çok rahatlık veriyor. geçmişimden biliyorum. bekliyordum ve biliyordum o günün geleceğini. ama boş bir bekleyişmiş ki olmadı olamadı. beklerken sen, ki beklenen beklendiğini bilmiyorsa.. hatta gelse bile o bekleyen için gelmiyorsa... bu ne büyük yıkımdır...
hiçbir beklenti içinde olmadan beklemek var bi de. hani ne olacağı belli değildir, o sana ne diyecek, hakkında ne düşünüyor bilmezsin. ama beklersin işte. işte. bence bu ortada kalmaktır. doluya koyup ümitlensen kırılabilirsin. boşa koyup sallarsan ki o zaman da belki de fırsatları kaçırırsın. işte tam ortada durmak lazım... bide ne der mustafa sandal bir şarkısında.. akışına bırak damarında akan kan gibi falan :) bırakmak lazım bazen. hakkaten hayırlısı olunca o akış öyle bir değişir ki.. işte o anda da basireti bağlanır insanın. bağlanır da ne desen boş oluverir...
valla je söyledi bu konuyu. bende ne geldiyse sakınmadım klavyeden. içimde pek doluydu zaten. düzeliriz inşlh bakalım. hayırlısı...
gitme vakti gelmiştir artık. kalanlara selam olsun. ben gideyim adım kalsın... falan filan...

(falan filan diye bir şarkı var. redd söylüyo. ben böyle güzeliiiim falan filaaaan diyo. saçma ya)

blablablabla...

24 Mayıs 2006

pek hak verdim...

(bi de şu word verification'dan çok sıkıldım)
yeniden tekrar hepatitze'ye teşekkür ederiz. aylık değişimlerle headerım karşınızda olacak :p

23 Mayıs 2006

bugün kramalı tavuk çorbası yaparken tavuk suyuna çorba kitapları geldi aklıma. yok işte annelerin içini ısıtan öyküler, yok efendim gençler için falan diye hep bi içimizi ısıtmayı amaç edinmiş kitaplardı. ortaokul döneminde kim verdi de okuduysam tabii böyle etkilenmiştim sanırım. e işte gençlik naparsın.. içimizi ısıtmıştı belki de ozaman.. ama artık büyüdük başkalarının öyküleriyle içimiz ısınmaz oldu. ortalığı ısıtacak öyküler yazmaya çalışıyoruz çoğu zaman.. bazen heyecan olsun diyoruz hayatımızda bi action filme dönüyor anlar. bi yanda ağlayanlar, bi yanda terkedilenler... ama en çok istediğimiz de sonu mutlu biten hikayeler olması hayatımızda. çok çok defa izlemiş olduğum selviboylum alyazmalım filmi gözümün önüne geliyor bazen. gene kavuşamadılar derken haklılar diyorum. onlar aşk yaşadılar. aşkın son noktası neydi? ayrılıktı. haklılar ayrılmalılar... ama en sonunda asya'nın _ seninim işte alıp götürsene beni deyişi yok mu... işte bittiğimiz andır biz kızların :)
böle işte..
ben kaybolmuştum bir küçük kızken. mini minicik ellerimi bırakmış bir an annem. pazar ortamında bir oraya bir buraya koşturmuş olmalıyım. ağlamış mıyımdır acaba merak ediyorum.
ben gene kayboldum sonra.
biri ellerimi bıraktığı an kayboluyorum bunu anlamıştım.
ellerini düşündüm geceler boyu, ellerin içimde akıp duran su,ellerin, türküler uykular kadar güzel,ellerin karanfil kokusu...

ve bırakıldığında kayboluyor ruh. ruhun elinden tutmakmış meğer önemli olan... annem benim ruhumdan tutmuş ki dönmüşüm küçük bir kızken...

ben kaybolmuş uçuyormuşum.

mış..miş...

22 Mayıs 2006

yarın bu pastayı yapmayı deneyeceğim. bu hatice'nin yaptığı. umarım benimkinin de en azından görüntüsü böyle olur. tadını hiç bir zaman bilemeyeceğim çünkü tadına bakmadan yola gidecek. oley. :p
bana şans dileyin.. :p
*
yeni alaturka reklamını gördünüz mü? ben ilk yeni bi albüm sandım. zaten sanılsın diye yapmışlar. resmini aradım gencin bulamadım nette. çok dikkat çekici olmuş bende. senaryoda "ali turka" adlı biri çıkıyor piyasaya. resimler falan. kasetin adı da bana çay demler misin mi ne.. öyle birşey işte. dikkat çekici evet.
*


zaten sıkılmıştım...

19 Mayıs 2006

safdeğer arıyorum...

tekerlerme gibi bişi bu. ama bildiğin halde hala şaşırıyorsun mer.
neymiiiş ;
değerinden çok değer verirsen ve sen de değer aldığını sanırsan almazmışsın. verdiğin değer boşa çıkarmış, vermiş olduğun değer ne kadar çoksa senin kırılma derecen de o kadar çokmuş. yani değer bulamadığın da kırgın bi insan olurmuşsun. ama olsunmuş deyip kırılmış olmak hala değerinden bir şey götürmüyorsa evet sen artık safların arasındasın. hoşgelmişsen...

18 Mayıs 2006

jemer

beton bet ve mermer mer'in yeni macerasına hoşgeldiniz :p özlemişim blog yazmayı aklımda birçok şey var ama yanımda biri varken ki o kişi je yazamıyorum çok :) evet jemer gece buluşusu yaptı. şuan evin en sevdiğimiz bölümü mutfaktayız. ve burası tam bir ınternet kafeye dönüştü. çok teknolojik olduk böyle. tv açık bi yandan ben prison break adlı diziyi izliyorum falan... böle eğlenceli bi ortam... tabii bu arada bet biraz acı çekmekte. onu teselli etmekte gerçekten zorlanıyorum. hey gerçek teselli ediciler nerdesiniz :p
asıl acısı şundan ki bugün burger king de yeni çıkan bişi yedik. evet tam anlamıyla acıydı. hani tatlı bi acı falan derler ya. yok öyle bişi. je'nin kulaklarından duman falan çıktı o kadar.. :p
sözlerime son verirken tüm öle ve böle laflarının y lerini betin koydurduğunu söylemeden edemeyeceğim.
bitti yoruldum...

17 Mayıs 2006

minibüss dünyası

dün gece şehir mektuplarını okurken (ki beğenmedim) minibüs tasviri yaptı bi bölümde mustafa kutlu. benimde aklıma geçen seneki bir olay geldi. geçen sene okula giderken baya bi vasıta değiştiriyordum. metro falan iyiydi de minibüsleri pek sevmezdim. otobüsleri severdim ki boş olmalılar.
minibüsü sarsıntısından dolayı sevmiyor olabilirm ama bi kere şöforün koltuğuna oturmak isterdim. keşke herkesin koltuğunun altında öle bi yaylı bişi olsa da böle koltukla beraber zıplasak falan :)
otobüslerde kolay ama minibüslerde ayakta durmak hakkaten çok zor. hele de elinizde kitap neyin varsa. doğru dürüst sarsıntılara mı göğüs gereceksiniz elinizdekileri mi düşürmiceksiniz. he bide parayı çantadan çıkarma faslı var ki.. çok korkunç...
he bi olay aklıma gelmişti dedim anlatıyım...
mer ve süm baş kahramanlar. minibüse binmişler yanyana oturmaktadırlar. normal seyrindedir herşey. zıplamalar yerinde, insanlar normal konuşmalarda. ve birdeeen... bi durakta durur minibüs ve iki tane balici çocuk girer içeriye. oturacak yer yoktur ve otururlar yere. tabi ki bali kokmaktadırlar. ki yer dediğimiz yer mer ve sümün hemen dipleridir. korkmuşlardır. ama bi zararları yoktur. şöfer bi kaç kere çocuklar yerde oturmayın dediysede dinlememişlerdir.
sonra birdeeeen ( biliyorum çok heyecanlı) mer ve sümün 2 önündeki koltuktaki kucağında bebeği olan kadın şöfere seslenirrr..
_şöfer beey yanımda ki adam beni taciz ediyooo
dadadaaadaaan... herkes şokta.. adam birden kalkar yok öle bişi falan der. ama kadın haklıdır bi sürü şey söyler hakkında adamın. ve bizim paliciler... aman allahım işte en büyük korku anı.. kalkarlar sen nasıl bağyana öyle şey yaparsın lan diyerek üstüne yürürler adamın. şöfer durun durun karakolda dururuz der. adam salak. polisim der tabi kimlik falan yok. aptal. neyse :) sonra bizim çocuklar üstüne giderlerken arkadaki cırtlak bağyan çocuklar yapmayın diye ağlamaya başlar. mer ve süm arada korkudan telaşla etrafa bakmaktadırlar :) sonra bi yerde durur minibüs. adam iner. çocuklar ceplerinden balimidir nedir böle yakan bişi galiba çıkarırlar atayımmı üzerine diye adamın üzerine gitmek isterler. şu arkadaki cırtlak bağyan hala yapmayın diye ağlamaktadır. balici çocuk tamam abla yok bişi sakin ol der mer kopar :) sonra adamdan kurtulmuşlardır ve mer ve süm inmek isterler ama balicilerle aynı yerde inmekten korkarlar. ve diğer durakta inerler ve düşünürler... bi minibüste başımıza bu kadar şey gelme ihtimali yüzde kaçtır?
bi olay daha var aslında.:) geçen abim bi adamı dövmüş bu yüzden. süpermen gibidir benim abim ehe :p
devletim bu pis adamlara bi çare bulsa keşke.. uf iğrenç şeyler bunlar. Allah hidayet versin...

16 Mayıs 2006

Unutamadığım...
Açardın, Yalnızlığımda Mavi ve yeşil, Açardın. Tavşan kanı, kınalı - berrak. Yenerdim acıları, kahpelikleri...
Gitmek, Gözlerinde gitmek sürgüne. Yatmak, Gözlerinde yatmak zindanı Gözlerin hani?
"To be or not to be" değil. "Cogito ergo sum" hiç değil... Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı, Durdurulmaz çığı Sonsuz akımı.
İçmek, Gözlerinde içmek ayışığını. Varmak, Gözlerinde varmak can tılsımına. Gözlerin hani?
Canımın gizlisinde bir can idin ki Kan değil sevdamız akardı geceye, Sıktıkça cellad, Kemendi...
Duymak, Gözlerinde duymak üç - ağaçları Susmak, Gözlerinde susmak, Ustura gibi... Gözlerin hani?
 Ahmet Arif  
pek güzel yazılmış. e edebiyat işte. gerçek hayatta yok böyle şeyler. unutmanın kardeşiymiş ağlamak. sevdikçe ağlanırmış, ağladıkça unutulurmuş. şükür seviyoruz ağlıyoruz ve unutuyoruz :)
gmail biraz önce aynen şöyle dedi ;

Yaşasın, burada hiç spam yok!

çok mutlu oldum ya böyle içim içime sığmaz oldu birden. ne kadar küçük mutluluklar istiyoruz halbuki...

bitti...
hayatta hiçbir zaman kafamızda ki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim...

15 Mayıs 2006

külmaria

çok eski zamanlardan birinde bir güzel kız yaşarmış. kızın adı külmaria imiş. bu kızcağızın anası ölmüş. çok üzülmüş bu duruma tabi kız. sonra babsıyla yaşarlarken bi üvey anne olayı gelmiş evlerine. hemide tam 3 kızıyla. kızların adları bağdagül, destegül ve ayşegülmüş. neyse bunlar tam mutlu mesut yaşayacakalrını sanırken bi bakmış bizim güzel kızımız resmen evde hizmetçi oluvermiş. artık babasıda üvey annaye bişi diyemiyomuş. neyse günler günleri kovalamış. hem işleri yapıyormuş külmaria hemde hep nette dolaşıyomuş. çok fazla dışarı çıkmazmış üveykardeşleri gibi. evde dururmuş sanal bi insan olurmuş. neyse.. zaman böyle geçerken bi parti olduğu duyulmuş şehirde. tabii saraydaymış bu parti :p herkesler çağırılmış özellikle de genç kızlar. ama bizim külmari anlamış dertlerini. maksatları kız bakmak prense. hiç sevmezmiş böyle olayları oldum olası. tamam biraz burnu büyükmüş ama çok güzel bi kızmış. ama genede böyle işlerden hoşlanmıyormuş işte. üvey annesi bile gelmesini istemiş ama o yok demiş. sonra o gün herkes evden çıktıktan sonra böle bilgisayar ekranından bir pericik çıkmış. adı külperiymiş. demiş ki külmaria ya gitmen lazım.... o da demiş yok gitmem kül müsün peri misin nesin? istemiyorum demiş. ama peri çok ısrarcıymış. bak şöyle olur böyle olur diye diye ısrar etmiş bi sürü. külmaria'nın burasına kadar gelmiş tabi. iyi be aman demiş.. dşünmüş için az durur gelirim diye. tam çıkacakken kapıdan dur demiş külperisi. aman bu kılıkla olmaz. böyle pantolon falan uymaz oraya. dur sana bi gece elbisesi verim demiş. aa olmadı bu converselerde demiş. bi topuklu ayakkabı vermiş. tabi esas kızımız çok zorlanmış yürümede. ama neyse demiş yavaş yavaş ilerlemiş. oraya vardığında bakmış biraz etrafa. gerçekten herkesin suratında birer maske var gibiymiş. tüm kızlar prense güzel gözükmeye çalışıyolarmış. ne acı diye düşünmüş içinden külmaria. sonra bi bakmış yandan doğru prens ona doğru geliyor. hemen kaçırmış gözlerini. ama gelmiş gelmiş... ve durmuş önünde. bu dansı bana lütfedersiniz demez mi... bizim külmaria çok sinirlenmiş. ne münasebet demiş ve başka yöne dönmüş. ısrarcı prens gene gene gene sormuş. gerçekten ama sinirlenmiş güzel kızımız. ve kapıya yönelmiş tabii prens arkasından. tam merdivenlerden inerken prens arkasından seslenmiş.lütfen geel gitme diye. tabi bu sinirle dayanamayan külmaria çıkardığı gibi topuklu ayakkabısı atmış kafasına prensin. ve koşmaya başlamış. eve vardığında peri uyumuşmuş. uyandırmış hadi demiş git artık. tam verdiği kıyafetleri peri toplarken bi bakmış ayakkabının teki yok. nerde diye bi kızmış bi kızmış. ya tamam demiş gider alırım prensten...
2-3 gün sonra kız hazırlanıp sarayın yolunu tutmuş. ve sormuş prensi. hasta yatıyo demezler mi.. tabi bizim külmaria da insan. üzülmüş bi çiçek alıp geçmiş olsuna gitmiş. tam geçmiş olsun derken görmüş ayakkabıyı. onu verirmisiniz demiş. bi periarkadaşın da demiş. tabi bizim prens kin duyuyor kıza. vermemiş ayakkabıyı. nihahha cezanı çek demiş. külmaria çok da umrumdaydı demiş ve eve dönmüş. kül peri kendine aynı ayakkabıdan sihirle yapıvermiş bi tane daha. ve mutlu mesut yaşamaya devam etmişler. prens ise aslında aşık olduğu kıza böyle bi kindarlık yaptığı için acından kahr olmuş.
:p
masalımızda burda bitmiş... okuyanların gözüne sağlık dilerken bir başka masal saatinde buluşmak dileğiyle...


Dua Bir İbadettir
(ebu davud,tirmizi)
Dua, namaz gibi oruç gibi Allah'a yapılan bir ibadet �e�ididir. Kulun kul olduğunu derin bir bilinçle hissedip bunu Rabbine arzetmesinin en güzel ifadesidir. Dua, insanın acizlik ve zayıflığını tam hissedip varlığı için gerekli ihtiyaçlarını Allah'tan istemesidir. Dua namaz ibadetinin içinde namazdan bir parça imiş gibi görünse bile aslında başlı başına bir kulluk görevidir. Belli bir şekil, yer ve süre ile sınırlandırılamaz. Vakitsiz ve mekansız bir ibadettir. Her ne kadar duanın daha hızlı ve kolay kabulü için bazı özel zamanlar ve mekanlar söz konusu ise de, bu duanın sınırlandırılması anlamına gelmez. önemli olan dua edenin kulluk bilinci, isteklerindeki içtenlik ve samimiyetidir.

(burdan mail adresinize hergün bir hadis gelebilir. güzelliklere vesile olunabilir.)

her bakkal,market vb. alışveriş edilecek yere gittiğimde kendimi tutamıyorum. eticin almadan çıkamıyorum. biri beni durdursun...

14 Mayıs 2006

paletimde ki renkler... düşünelim neler var paletimizde? benim paletim de ne renkler var? sanki bi ben varım mavi. başka da bi renk yok gibi geliyo bazen. bazen koyulaşıyorum bazen açık mavi oluyorum. ama bir kere de diyorum ki artık gökkuşağına dönsün paletim. öyle renkler olsun açıklı koyulu. görenler şaşırsın.. bazen renkler herc-u merc olsun, sonra gene ayrışsın... herc-u merc olmuş renkleri tercih ederim bomboş bir palettense...
şöyle etrafa bakınca merin paletinde ne renk var dense herkes sadece bi maviyi biliyor. başka bişi yok başka bi renk yok. yeşil falan palavra...
bir boya renklamında boyacının fırçasından düşen damla bi kalbe dönüşüyor müslüm g. için sonra diğer reklamda bi güle dönüşüyor ebru akel için. bana da bi damla verseler.. gökkuşağına dönüşse...
eski filmlerde ki ayşecik'i hepiniz bilirsiniz. köyden gelmiştir yeni yetme bi kızdır sonra neşeli hallerde resmen polyannacılık oynar. hele bi sahne vardır ki aklımdan çıkmaz. şöyle ki dışarda kimsesiz çocuklar için para toplamak ister falan. sonra daha da vurgulu bir istek olsun diye şarkı söylemeye başlar. arkasında tüm esnaf,kasabıyla,manavıyla herkes dans etmeye başlar. şarkı da şu ; hayat sevince güzel sevince tatlı güzel bir kuşu kelebeği bir taşı sevin yeter...
hele bi sahne vardır ki arka arkaya dizlirler aynı handa hoplarlar sağa sola. ayh çok komikti. gerçi insanın bazen böyle dışarı çıkıp dans edesi gelmiyor değil. je bi gün yapalım :p
nerden geldi aklıma... belki de bininci kez gene tv'de gördüğüm için. birde hülya avşar ve orhan gencebay ikilisini gördüm. halbuki geçen hülya ibrahimle daha iyi bir ikiliydi. hem ibrahim hülyaya ne güzel şarkı bile yapmıştı. hülya neden böylee hülya derdini söyle hülyaa.. .. bide mavi mavi masmavi,gözleri boncuk mavi bi gördüm aşık oldum bu gelen kimin yari... nakaratlı mani tadında ki şarkı var ki keşke bana yazılsaydı dedirtiyor insana :p

12 Mayıs 2006

geçenlerde ki eslem ve eşrefsaatiyle ağakapısında ki görüşmemiz de çok acayip şeyler oldu. :) onlar yanyanaydı arkalarında bir duvar ve duvarda bir tablo vardı. ve beni nasıl derinden etkiledi anlatamam. gözüm hep ona takıldı. halbuki hiç bir özelliği yoktu. her bakışımda yeni manalar yükledim resime. bi bakışta ağlayan suratlar bir bakışımda bebek yüzleri gördüm. evet bana birşeyler oluyor...
*
prison break dizisinde ki çocuğun vücudunda genişçe bir dövme var. bunun hakkında sorularım var. sacidin söyledikleri doğru mu çok merak ediyorum. orda harita falan mı var ya? uf..
*
maşaallah
*
süper..

11 Mayıs 2006

musiiic ,makes the people come together yeea.. :p

yüksek sadakat - badem - pinhani den sonra eskitilecek yeni bir kaset daha çıktı. mor ve ötesi - büyük düşler. yeni yeni dinlemekteyiz bu yüzden henuz benimseyebilmiş değilim. 12 şarkı var bu yüzden de olabilir tabi . kördüğüm şarkısı güzel mesela ;

kimbilir neler oldu yer yarıldı herkes hala kibar
parlak kutularda toy mühendisler, bozuk ve sahte hep havadisler
bu mudur bana reva gördüğün , kimseler bilmez bu bir kördüğüm
ne ilk ne de son beraber bekledik yaptığımızdan ne kadar emindik...
durdum durdum durdm kendime güzzel bir ağ ördüm
kimse bilmez kimse bilmez bu bir kördüğüm...

eskitmek dedim ama... eskimiyor o albümler.
yüksek sadakat mesela ; hüzünüyle, ikarusuyla, aklımın iplerini saldımyla.,ihtimaller deniziyle.. uf hepsi güzel işte.
hele badem hele badem. karacaoğlanın şiirlerinden oluşuyor albüm. ve öyle tatlı söylüyorlar ki içine işliyor. hele bi ala gözlerini sevdiğim dilber var ki... (kiminsin sen de pek manalı)
ve pinhani... keşfetmemizi sağlayan arkadaşa şükranlarımı sunuyorum.
beni al ya da hele bi gel... Allah zeval vermesin... seviyoruz şiddetle tavsiye ediyoruz.

ya birde geçmişten bahsetmek istiyorum. oky bahsetmiş blogunda. benimde fanlığım depreşti. ben de bir mustafa sandal hayranıyım. evet itiraf ediyorum :) öyle ki ortaokul lise yıllarını hatırlarım. arkdaşlar yeni klibi çıkınca beni ararlardı izle mer diye. uzun zamandır görüşmediğim bir arkdaş tvde mustafa sandalı görüp de bana msj atmıştı. anıları depreştirmiştik. resimlerinden, posterlerden hiç bahsetmiyim.(ortaokulda bi arkdaşın evden getirmiş olduğu ekmeğinin sarılı olduğu kağıt evet almıştım) :) ama bu resim bilmemne olaylarını geçen sene bu zamanlar attım çöpe. ki öyle duruyorlardı çekmecede. kimseye zararı yoktu ama birilerine batmıştı işte. neyse... kendisini ilk albümünden itibaren ilgi ile izledim dinledim. hani en başlarda arkdaşlar arasında böyle konuşmalar olurdu
_hayır musti en iyi
_hayır serdar ortaç
işte bu konuşmalarda hep haklıydım. ama gün geçtikçe açıldı saçıldı, büyüdü gelişti. gelişmesi kafada ve şarkılarda değil de vücudunda oldu sadece. ve bu beni bi adım geri plana attı. artık evlensede kurtulsak diye bakar oldum kendisine. hani çekilir belki ortamlardan. ya da baba olur da olgunlaşır sonra da eskisi gibi hoş şarkılar yapar.

10 Mayıs 2006

ınternet, depresif eğilimler, dikkat dağınıklığı, çekingenlik gibi birtakım psikolojik sorunlara yol açıyor. İlk zamanlarda kullanıcıyı ve çevresini çok fazla rahatsız etmeyen bu rahatsızlıklar zamanla kendini göstermeye başlıyor. Yavaş yavaş sosyal hayattan kopan genç, sadece hayatını devam ettirmek için bilgisayar başından kalkar oluyor. :)

Bağımlılığın belirtileri

-Her gün internete girmek.:)
-Günde en az 4 saat kullanmak. (4 mü)
-Dünyadan el ayak çekmek. (yok öle bişi)
-Bilgisayar başında atıştırmak. (ıı belki)
-Uykusuz geceler geçirmek.(12 paydos)
-Zaman ayırdığını inkar etmek.( asla ayırmıyorum zaman)
-Sanal arkadaşlar yüzünden gerçek arkadaşlarını unutmak.(asla)
-Sürekli maillerine bakmak.(neden bakmıyım ki)
-İnternetten uzak kalındığında sinirlilik belirtileri göstermek :p

nayır.. nayırr.. değilim... değilim... nolamaz..

dostsun mu?

böyle olmasını kimse istemezdi. sarıldığımızda aramızdan su sızmazdı. sık görüşemezdik belki. ama telefonda konuşurken bile sevgi doluyduk, o telefonun tellerinden ne ağlamalar ne gülüşler geldi gitti. kırıcı bir laf etmekten korkardık birbirimize. çok konuşurduk çok severdik konuşmayı. tüm gün keyifsizsek bi tlf bizim için moral kaynağıydı. ve tam 6 ay geçti bir tlf bir msj gidip gelmedi aramızda. bu bir küslük mü? kırgınlık mı? hislerimi anlatmak mümkün değil belki. artık aramızdan seller geçiyor fırtınalar kopuyor. keşke böyle olmasaydı. sen gene benim en iyi dostlarımdan olmaya devam etseydin. o kinini kusmasaydın suratıma. o kusma anını hatırlamamaya çalışıyorum ben. ben seni gene en iyilerden olarak hatırlıyorum. en saf en tatlı dostlarımdan biri olarak anıyorum. sanırım özledim artık.
geçmişten hatıralar ;
lise 1 deyiz. ben okula servisle giderdim. birgün servisi kaçırmıştım. ve babam okula bırakmıştı beni. tabii 1. derse yetişememiştim. okula vardığımda bahsi geçen arkadaşım S. boynuma sarıldı. rüyasında öldüğümü görmüş. servisten inmemişim evi aramışlar evde de kimse yokmuş. ve baya bir telaşlanmışlardı. sonra sarılmalar ve aramızdan sızmayan su gözlerimizde...

işte böyle... bu kadar... saygılar...
Uyanışlar Hayr'ola
masamda ki çiçeklerin hepsi soldu
sonra bir anda unutuldular
onlar ki sevgilidendi
soldıklarında anladım ki
her aşkın bir sonu var,her aşkın bir soluşu
bahar sonsuza kadar devam etmiyor aşklarda
bahar sadece tek kalpte devam edebiliyor
ve kar kış gelmiş olan kalbe karşı çiçekleri soluyor baharın
ama genede çiçekler güzeldi

o çok güzeldi...

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum şimdi...
cümlelerimiz öznesiz... umursayan yok
Kanlıca'daki yoğurdu...

ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
aşkın mührüdür artık... (y.e.)
hepatit ze hanımcım yazmış bizi de düşünmeye sevk etti. ve düşün düşün sevmediğim bir sebze yok. bitek baklayı sevmem ama onu da enginarın içine koyuyor annem enfes birşey oluyor. :) demek ki sevmediğim sebze yok.
meyvaları düşündüm. bi tek kavun çıktı. gerçi o da peynirle hakkaten güzel olabiliyor bazen. ama karpuz varken pek tercih edilesi değil. :)
düşünmeye devam ediyorum. yemeklerden sevmediğim birşey arıyorum... ya uf.. bulamıyorum :(
ben enleri saysam :)
ama onların hepsi benim gözümde birer haftasonu gibi. ayıramıyorum hiçbirini birinden :)
ama tatlılardan şöyle bi künefe hiç fena olmazdı şimdi.
a evet tatlı olarak ben dondurma sevmem. yerim ama.. ölesine işte :)

bir an için zü ile şu hallerimiz yer değişse... annelerimiz mutlu olsa :)

08 Mayıs 2006

ben aslında dağınık bi insan değilim. sorun kullandığım şeylerin ortada olması. işte kullanılıyor bu oda ve doğal olarak çevrede birşeyler olabiliyor. arada bir toplu toplamalara girişerek dağınıklığa geçmesin diye uğraşıyoruz. masam neler varmış hele bi bakalım. (bize gelmiş olanlar boş görmüşlerdir belki. ama o toplu hali.. ben doğal halinden bahsediyim)
sağtarafta tezhip fotokopileri hemen ilersinde boyalar,fırçalar vb. termos bardaklardan, yanında zünün hediyesi kelebekli çerçeve. sol tarafta okunmuş ama hala altı çizilen yerlere dönüp bakılan,halen okunmakta olan kitaplar. ve hoparlör ve kablo ve kablo bide kablo... fiş var ki 8 li. gene ordanda bisürü kablo çıkmakta ama hepsini tıkıyorum çekmecenin içine :)
geçen seneden bir foto var elimizde. şimdi de çok farklı değil aslında. sadece tezhip malzemeleri yok bu resimde. bide müzik setinin yerini değiştirmişim. bi ara toplarsam az biraz, çekerim gene :)
birini ebelemek gerekiyomuştu. sacidi,jonquilleyi, faruk'u bide nahnuyu ebeliyim.. hadi bakalım rastgele...

...

05 Mayıs 2006

benim biricik halamın benim için yazmış olduğu şiirin ilk kıtası ;

21.03.1984 ' te doğduğun gün
ailecek etmiştik bayram düğün
öyle minik ellerin ayakların vardı ki
ağlıyordun mamanı yerken öğün öğün.
x _ işte enginar mevsimi geldi aldın mı?
y _ hı evet aldım buzluğa koydum kışa da yaparım
x _ he ne güzel kaç tane aldın
y _ 60 tane
x _ kaç paradan?
y_ tanesi 1 ytl

mer-mel ikilisi _ puhahaha
_ enginara parayı yatırmak
_ altın günlerinin yerini enginar günleri aldı
_ y kişisi enginar kraliçesi seçildi.
bugünlerde hep aklıma geçmiş geliyor. ama baya geçmiş. hani ilkokul falan. ilkokul öncesini yazdık hani oyunlar falan. aslında oyunlar hakkında yazılacak çok şey var ama. gerek yok artık daha sonra. ilkokulda ki defter kaplamalar geldi aklıma. ve etiketler. her sene başında en süslü ,ayıcıklı, çiçekli kapla kaplanırdı defterler kitaplar. ne kadar da gereksiz halbuki. yoksa kapları yok mu sanki var. şimdilerde gördüyseniz öyle büyük kolaylık çıkmış ki. böyle defterlikler var. süper. .:) barbieli falan bazısı örümcek adamlı. çok şeker ya :p
etiket olayında da üzülürdüm hep ben uzun isimleri olanlar için. böyle ya sığmazsa isimleri falan. nil karaibrahimgil mesela. çok uzun kesin sığmaz o cici etiketlere. ya üzülürdüm gerçekten. ve şükür ederdim :)
tarih : 5 mayıs'ı 6 mayıs'a bağlayan gece, bu gece.. :) hadi hayırlısı :p

sadettin polat demiş ki ;

5 mayisi 6 mayisa baglayan geceden daha cok mubarek olan bir gece biliyorum. ustelik boyle bir geceyi hayatiniz boyunca bir daha asla yakalayamayacaksiniz...

3 mayisi 4 mayisa baglayan gece....
o gece saatler 01:02:03 ' u gosterdiginde takvim tam olarak soyle olacak

01:02:03 - 04.05.06

bu bilgiyi verdikten sonra gelelim bu gecede yapilacak islere...

eski yunan mitolojisinde bu gecede yapilacaklar isler soyle siralanir.
cizgili bir kagida adinizi tam 99 kere yazin. sonra bu kagidin icine bir tutam kurumus nane yapragi koyarak uzerine biraz kaya tuzu serpin. ardindan kagidi 3 kez katlayin. katlanmis bu kagidi 3 kez yagmur suyuna bandirip bandirip cikartin. ciplak ayakla olmak kosuluyla gece ay isiginda disari cikin ve bu kagidi bir cinar agacinin altina gomun. tam 3 ay sonra kagidi gomdugunuz yerden cikartin. artik kagidin uzerinde kendi adiniz yerine evlenecek oldugunuz kisinin adi yazmaktadir. 6 ay sonra bakarsaniz soyadini da gorebilirsiniz...

-ne sallarmisim bea :) -

tuz yalama hadisesine geri donersek kendizi garanti altina almanizi siddetle tavsiye ederim. bakarsiniz ruyanizda kimse size su vermeyebilir bu nedenle yanibasinizda bi damacana bulundurmakta fayda var :)


tabi bu geçti. ama arkadaşımız sadettin güzel sallamış. sallamışım demese. hani.. insanın yapası geliyor :P

hadi herkese rastgele.. :p

02 Mayıs 2006

aç kapıyı bezirgan başı,bezirgan başı
kapı hakkı neee alırsın nee verirsin
bir sıçan iki sıçan üç de kapaan...

en çok oynadığım oyunlardan biridir ortada sıçan. yok bu ortada sıçan değildi. gerçi onu hiç oynayamazdım. sevmezdim işte birileri tarafından vurulmayı falan. ama şu bezirgan başı olayı en güzeliydi. böle isimler takardık. genelde meyve isimleri olurdu. ben hemen çilek derdim. ıy... bazen renkler olurdu. çok güzel oyunlardı bunlar. acaba 4'e giden yeğenim bu oyunu biliyor mu?
birde tekerlemeler vardı aklımızı başımızdan alan. belki ilk keşfettiğimiz kafiyelerdi. "vay be bunların sonu aynı" falan derdik belki. o yüzden ezberimizde hala, unutamadık o günleri.
en meşhurlarından belki ;
...?... çamaşır yıkar, başından terler akar, o terler benim olsa, 2 kardeşim olsa...
ahaha çok komik. nasıl hatırlıyorum ya...
yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım oyununu da sevmem. ne öle kandırmalar etmeler. masum hoş oyunlar güzeldir. tatlı tatlı şarkılar söylenmelidir. eğlenilmelidir işte.
sanırım erkeklerin böyle ezbere dayalı oyunları yoktu. maçtır,kovalamacadır,elleri silah gibi yaparak dıkşın dıkşın halden hale girmelerdir.. e daha ne olsun.. işte sonuç şimdi ki gençler. halbusam ki onlara da böyle masum şeyler öğretilseymiş... yok yok.. vazgeçtim.. :)
şimdikiler çok klasik bir laf olacak ama bilgisayar ve televizyon başındalar çocuklar. hakkaten dışarda sobeleme oynayan çocuklar falan göremiyorum ben. yoksa artık oynayacak yerleri mi yok? olsundu ya. istedikten sonra bulunurdu. bizler bulurduk bi boş arsa oynardık...
arsa deyince aklıma ne geldi. kızların geneli evcilik oynar zaten. ama bu evcilikte en sevdiğim şey yemek yapmaktı benim :) ama çamurla tabi. ya hatırlıyorum da süper şeyler yapardık. böyle köftelik çamuru kırk metre öteden tanırdım. ah ahh.. ufak köfteler yanına da papatyalardan pilav. çok güzel günlerdi. süper bi ev hanımı olucam ben :p
zaman bir gergef işler...
karşımda oturmuş, konuşacaklarımız olağan olaylardan ibaret olan, arada bir sevgilisinden gelen telefona cevap veren, çayını yudumlarken çayın mı sigarasının mı dumanı olduğunu karıştırdığım bir duman yüzünden yüzünü seçemediğim bir arkdaşım sordu.. hem de umarsızca bir anda...
_ee mer hiç üzülmüyor musun?
ondan önceki gün de zaten "ee haber var mı?" demişti. benden yemişti paparayı ama gene de umarsız umarsız soruyor işte.
ona doğru bir uçan kafa atmak isterken bugün. biraz etraftan çekinerek artı önümde ki pastam ve çayım bitmemişken dert almak istemedim kendime. anlayışla karşıladım. beynim aman boşver açıklama gerçek duygularını derken kalbim nolucak ki insanlar bilsin mer diyordu. böyle garip haller içinde böyle tezatlıklar yaşarken.. ağzımdan kelimeler döküldü. bana göre çok şey söyledim ama o hiç tatmin olmamıştı. nasıl oluyor da böyle rahat oluyordum. hayatta ki felsefemden bahsederken yüzüme aval aval bakıyordu. bakmasındı keşke...
evet çıkmışken dışarı,güzel bir havada. daha gezilmesi yerler böyle "bana gel" diye bakarken bana.. evet erkencecik bitmişti gün. yapacak şey kalmamıştı çünkü onunla. zaten en mutlu anlardan biri alışveriş merkezinin önünde oturmuş kitabımı okurken rüzgarı böyle hissedip üşümemdi. evet evet o anda çok mutluydum. şükür ettim.. hissettim...
ve o geldiğinde "o yanında ki adam kim" dedi ilk. "aynı ... a benziyo" demeyi ihmal etmedi tabi. ve merin uçan kafası onun boşkafasına gene yaklaşamadı. evet mer uğraşmak istemiyor. durum bundan ibaret..
evet mutluluğa gelelim... kitap okumalıyım ben orda gene. rüzgar essin falan. bazen gözüm kamaşsın güneşten. arada bi soğuk içecek ikramı da olsa...

eğlenceli şarkıları seviyorum. kız (nil karaibrahimgil) gülerek söylüyor sanki. ben de gülüyorum.. :p


paran cebinde kalsın , bırak artık rahatsın,
bu kız mal mülkü naapsın? çalışır yapar

tek taşını almış, tam turunu atmış ,yüreğin kaç karatmış? bu kız onu sorar

sağ eller havaya, pırlantalar buraya ,

tek taşımı kendim aldım, tek başıma kendim taktım,girmesinler havaya

iyi kötü kazanırım para, ama kalptir asıl kumbara ,
bir sevgilim yoksa kollarımda,napiym pırlantayı parmağımda?

01 Mayıs 2006

ay çiçeği güneşe aşık olunca, gülmekten kırılmış bütün bitkiler. "güneş gökyüzünde ki tahtından bir an bile ayrılmaz. kudretli ve ulaşılmazdır. sen kim o kim vazgeç bu sevdadan" demişler hep bir ağızdan. ayçiçeği sesini çıkarmamış. sevdalı gözlerini dikmiş güneşe, bakmış bakmış bakmış...
uzun müddet hiçbirşeyin farkına varmayan güneş, nihayet bir gün ayçiçeğinin bakışlarını hissetmiş üzerinde. önce geçici bir heves sanmış ama zamanla yanıldığını anlamış. ay çiçeği öyle inatçıymış ki güneş tahtını nereye taşıdıysa, yılmadan usanmadan o yöne çevirmiş başını.
derken bir öğleden sonra artık bu takipten bıkan güneş sapsarı gazabıyla kavuşmuş ayçiçeğini. daha ayçiçeğinin üzerinde simsiyah duman tüterken, insanlar akın etmişler olay mahaline, "yaşasın!" demiş içlerinden biri " şimdi ne güzel çitleriz bu aşkı"
aynı gece televizyonun karşısında acıklıbir aşk filmine gözyaşı dökerken,çitlemişler ayçekirdeklerini...

Mahrem / Elif Şafak


herşey mevsiminde güzel. ve şu bulunduğumuz mevsimde en en güzel yenebilecek şeylerden biri deee çıtır çıtır salatalık. böle tuzlayıp, ya da tuzlamayıp yemeli. sağlıklı yaşama bir adım daha atmalı...

(yalan bu sağlıklı yaşam falan. nutellam nerde benim... )

eğer ki hiç bir sorununuz yoksa ki varsa da seven biri için farketmez nutella her mevsimde yenebilir. kaşık kaşık, yanında ekmek ile veya sade yiyin. kilonuza kilo katın. ben bi zayıflıyım ondan sonra inşlh görüşücez kendisiyle..

mahremiyetin gitti mi elden, sen de gitmelisin tez elden

gece elektirkler kesilmiş. kesilir mi elektirk yoksa ne olur.. ıı ışıklar gitmiş yok yok nereye gitmiş en doğrusu elektirk kesilmiş olmalı. evet kesildi elektirikler belki de bilerek kestiler ya da arıza oldu. işte sabah kalktık gelmedi, e kahvaltı yaptık gelmedi. e dedim napsamnapsam. uzandıım kitap okuyayım bari dedim. oku oku uyuya kalmışım. snra komşu teyze geldi. evet ben böyle bir komşu teyze ve ya anne ve ya abla vb. olmak istemiyorum. her apartmanda vardır belki bunlardan. etrafı fitleyen, nerden birinin açığını bulsam diye uğraşan, hep uykusuzluğundan şikayet edip temizlik yapmaktan yorulduğundan bahseden ,( penceremizin önü onun iplikleri ile dolu) ,aşağı ki komşunun yurtdışına gitmeden önce camını silmediğinden bahseden, bi su kesintisinde carcar sesinin apartmanda yankılandığı,hep hepbaşka evler almak isteyen,bilip bilmeden konuşan bi komşu teyze işte. heh ben böyle olmak istemiyorum. işte geldi ve böyle böyle garip haller içersinde konuştu. kahvesini içti gitti. ben bu arada sıkıntıdan patlama hallerindeydim. hem komşuteyzenin sesi beynimi halden hale geçirdi. hem de elektriklerin olmamasından dolayı yapacak birşey bulmakta zorlandım. bu elektrik kesintisinin artı yönü mahrem kitabının yarılanmış olması idi. ve halen merak etmekteyim ve sanırım bugüne bitecek. tavsye edilesi...
uf ne dedim ben şimdi. kafam allak bullak son günlerde. gerçi olan birşey yok(belki de bu yüzden) anlama zorluğu çekiyorum. düşünün artık yeni bannerımda ki lalenin güldüğünü bile ekledikten sonra birinin söylemesiyle anladım. evet kıtım son günlerde.
*
burda oblomov yazmalıydı. çünkü o kadar söylenecek laf var ki aslında o kişi için. ama yutuyorum. o kişi dedğimi tanımıyorum ama o beni tanıyor. ve nette bilmem ne kanalından msn adresimi adımı ve en önemlisi tlf numaramı veriyor. işte insanların halini görüyoruz. dün geceden beri bi sürü adamla muhattap olmak zorunda kaldım, hepsine tek tek açıkladım özür dilediler aramadılar. ama bitmiyor. msndekiler hadi kolay. ama çok uzun süremez bu olay. her kimse benim ona yapabileceğim birşey de yok. nefret ediyorum böyle insanlardan. Rabbim içlerine az biraz versin merhamet, saygı en önemlisi insanlık.
*